Aşağıdaki edatlardan birisi fiil-i muzârinin başına gelirse muzâri fiilin sonunu nasbeder (fetha yapar). Cemi müennes nunları hariç (ن) nunlarını düşürür. Bu edatlar şunlardır[1]:
1) أَنْ mek, mak: Muzâri fiili nasbederek masdara çevirir. Mâzî fiilin de önüne gelir, ancak mebni olduğu için sonuna tesir edemez. En çok kullanılan nasb edatıdır.
2) لَنْ asla ...meyecek, mayacak (te’kîd-i nefy-i istikbal): Daha önce de gördüğümüz gibi muzâri fiilin manasını olumsuz istikbale çevirir:
لَنْ أَذْهَبَ مَعَكَ إلى الْبَيْتِ.
Seninle asla eve gitmeyeceğim.
إِنِّي لَنْ أَرْكَبَ الْحِماَرَ.
Gerçekten ben eşeğe hiç binmeyeceğim.
3)كَيْ ...mek için, ..mak için: Sebep bildirir. Daha çok aynı manada لِكَيْ olarak kullanılır ve sadece muzâri fiilin önüne gelir:
أَقْرَأُ دَرْسيِ كَيْ أَحْفَظَ.
Dersimi ezberlemek için okuyorum.
يَجْتَهِدُ التَّلاَمِيذُ لِكَيْ يَنْجَحُوا.
Öğrenciler başarmak için çalışıyor.
Burada mesela birinci cümlede (أَقْرَأُ دَرْسيِ) temel cümle, (كَيْ أَحْفَظَ) ise yan cümleciktir.
4)لِ ...mek için, ..mak için, ..sın diye: (Lâmu’t-ta’lîl) كَيْ gibi sebep bildirir. Aynı manada (لِأَنْ) şeklinde açıkça yazılmış halde de gelebilir. Lâmu’t-ta’lîl’den sonra (أَنْ) gelmediği takdirde bu fiilin mukadder yani gizli (أَنْ) ile nasbedilmiş olduğuna hükmedilir:
* لِ den önceolumsuz “كاَنَ” veya türevlerinden biri geçerse olumsuzluğu kuvvetlendirir ve “lâmü’l-cuhûd” (inkar lâmı) adını alır. Olumsuz “كاَنَ”nin haberinin başındaki muzari fiili nasbeder:
ماَ كاَنَ اللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ.
Allah onlara asla zulmedecek değildir (Tevbe, 70).
Şüphesiz Allah onları ne bağışlayacak, ne de doğru yola eriştirecektir (Nisâ, 168).
5) = إِذاً إِذَنْ öyleyse, o zaman, o halde: Daha çok istikbal ifade eden cümlelere bazan de şart edatlarına cevap olarak gelir. إذَنْ in muzâri fiili nasbetmesi için cevap cümlesinin ve muzâri fiilin hemen başında olması gerekir.
أَناَ أَقْرَأُ كَثِيراً. إِذَنْ تَنْجَحَ.
Ben çok okuyorum. Öyleyse başarırsın.
سَأَكْتُبُ واَجِبِي لِلْغَدِ . إذَنْ نَذْهَبَ إلى الْبَيْتِ.
Yarın için ödevimi yazacağım. O halde eve gideriz.
Misafirlerimi (karşılamak için) karşılayayım diye erkenden evime döndüm.
7) اَلْفاَءُ السَّبَبِيَّةُ : Fâ-i Sebebiyye: Atıf harfidir. Bu harfle, cümlenin ilk kısmı sonraki kısmın oluşmasına sebep olur. Birincisi gerçekleşirse ikinci kısım da gerçekleşir. Fâ-i sebebiyye’nin muzâri fiili gizli (أَنْ)le nasbetmesi için kendinden önce ya nefî (olumsuz) veya taleb (emir, nehiy, soru, temenni) gelmelidir:
1- Öğretmenin üzerine yazması için tahtayı sildim. Vatana hizmet etmek için çalış.
2- Derslerimi çalışacağım. O halde imtihanda başarırsın. Öyleyse gözün zayıflar.
3- Vakit kılıç gibidir. Sen onu kesmezsen o seni keser. Birkaç kitap okumak istiyorum.[7]
4- Beşir memleketindeki hastalara yardım etmek için doktor olmak istiyor.
5- Fatıma mühendis olmayı istiyor (seviyor). Aişe öğretmen olmayı tercih ediyor. Zeynep hemşire olmayı tercih ediyor. Ahmed mühendis olmayı tercih ediyor. Halit de mühendis olmayı temenni ediyor.
6- Anne elbiseleri satın almak için arabayla çarşıya gitti. Ey babacığım harçlık almama müsaade ediyor musun?
7- Gerçekten o gün yükselinceye kadar bize çıkmaz. Fatıma derslerini müzakere etmek istiyor.
8- Ne zamana kadar anne oğlunu bekledi? Anne oğlunu gelinceye kadar bekledi.
9- Ahmet cemaat (halinde) namaz kılmak, Kur’ân ve hadis okumak ve arkadaşlarıyla buluşmak için mescide gitti.
10- Çocuklar babalarından kendilerini başkente götürmesini istedi.
11- Kız öğrenciler hikayeyi nasıl okudular? Kız öğrenciler hikayeyi uzun (süre) okudular.
(5/MÂİDE, 22). (Onlar şu cevabı dediler: ) ...onlar oradan çıkmadıkça (ordan çıkana kadar) biz oraya asla girmeyeceğiz. Eğer oradan çıkarlarsa biz de hemen gireriz.
(36/YÂSÎN, 60). "Ey Adem oğulları! Size şeytana tapmayın, çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır" diye emretmedim mi?
açık, apaçık
مُبِينٌ
düşman
عَدُوٌّ
tapmak, ibadet etmek
عَبَدَ يَعْبُدُ
emretmek, ahdetmek
عَهِدَ يَعْهَدُ
tapmayın diye. İleride ayrıntılı olarak işleneceği üzere (أَنْ) in burada görüldüğü gibi masdar olarak bir işlevi daha vardır. Emir ya da burada olduğu gibi olumsuz emrin (nehyi hazır) başına geldiği takdirde “ ...diye“ manası verir. Bu durumda (أَنْ)e harfu tefsir denir.
أَنْ لاَ تَعْبُدُوا
7-يُرِيدُونَ أَنْ يَخْرُجُوا مِنَ النَّارِ...
(5/MÂİDE, 37). Ateşten çıkmak isterler, (fakat onlar oradan çıkacak değillerdir.)
(2/BAKARA, 102). ..( Halbuki o iki melek): “Biz ancak imtihan (için gönderildik, sakın yanlış inanıp da) kâfir olma” demeden hiç kimseye (sihir ilmini) öğretmezler(di).
(19/MERYEM, 21). (Melek: ) Öyledir, dedi; (zira) Rabbin buyurdu ki: “Bu bana kolaydır. Çünkü biz, onu insanlara bir ayet (delil) ve kendimizden bir rahmet kılacağız..
(5/MÂİDE, 6). (Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman) yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi, başlarınızı meshedip, topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın.... Allah size herhangi bir güçlük kılmak istemez; fakat sizi tertemiz kılmak ve size (ihsan ettiği) nimetini tamamlamak ister; umulur ki siz şükredersiniz.
4. Yukarıda verilen fiil-i muzâriyi nasbeden edatlarla ilgili ayetleri kelimeleriyle birlikte defterinize yazıp meallerine bakarak Arapça’larını söyleyiniz..
&&&&&&&&&&
[1] Bu edatların nasbetmesi için cezmeden edatlarda olduğu gibi nasbeden edatla muzâri fiilin arasına muzâriyi olumsuzlaştıran nefiy la’sı ve kasem (yemin) hariç başka harf ve edatların girmemesi gerekir. Girerse nasb etme özelliğini kaybeder.
[5] Bu cümlede temel cümle olan (مَسَحْتُ السَّبُّورَةَ) nin fâili (تُ) zamirinde görüldüğü gibi “ben”, yan cümle olan (كَيْ يَكْتُبَ عَلَيْهاَ الْمُدَرِّسُ) nin fâili ise (الْمُدَرِّسُ) dur.
[6] Genel cümle örnekleri içinde yer alan diğer yabancı kelimeler şunlardır: (ضَعُفَ يَضْعُفُ) zayıfladı, (فَضَّلَ يُفَضِّلُ) tercih etti, (تَمَنَّى يَتَمَنَّى) temenni etti, (أَيْضاً) ..de, da (Hep üstün olarak gelir.), (إِرْتَفَعَ يَرْتَفِعُ) yükseldi, (قاَبَلَ يُقاَبِلُ) karşılaştı, buluştu, (أَخَذَ) aldı fiili (إِلَى) harf-i ceri ile kullanıldığı zaman “götürdü” manasına gelir.
[7] بَعْضَ zarfının harekesi bulunduğu mevkiye göre fâilse merfû, mef’ûlse mansûb cârden sonra geldiyse esre olarak harekelenir. Sayılabilecek şeyin önüne geldiyse “birkaç”, sayılamayacak şeyin önüne geldiyse bazı diye tercüme edilir.
[8]Fiillerin üç harfini temsil eden (فَعَلَ) vezni, fiili yapan anlamına gelen (فاَعِلٌ) ismi fâil veznine çevrilir ve artık isim haline gelir. Başında zamirle birlikte kullanıldığında tercümede fiili muzâri gibi çevrilir. (كَتَبَ) yazdı, (كاَتِبٌ) yazan, (أَناَ كاَتِبٌ) (Ben yazıyorum) gibi. Ön bilgi olarak verdiğimiz bu konu yakında işlenecektir.
[9] Buradaki (أَنْ) fiilin önüne gelmediği için masdar ve nasb edatı olan (أَنْ) değildir. İleride görüleceği üzere (أَنَّ) nin hafifletilmiş şekli olan (أَنْ) dir.
[10] (ضَلاَلٍ مُبِينٍ) apaçık bir sapıklık. (مُبِينٍ) kelimesi sıfat olup (ضَلاَلٍ) kelimesini sıfatlamaktadır. Bir sonraki konuda görüleceği gibi sıfat tamlamasında sıfat, sıfatladığı kelimeye hareke, marife-nekre, müzekker-müennes, tesniye ve cem gibi her yönden uyum sağlar.