Şimdiye kadar gördüğümüz cahd-ı mutlak edatı (لَمْ), cahd-ı müstağrak edatı (لَماَّ), lâmü’l-emr (لِ) ve nehiy (لاَ)sı önüne geldiği bir muzâri fiili cezmediyordu. Ancak bir de aynı cümlede bulunan bütün muzâri fiilleri cezmeden edatlar vardır. Bu edatların hepsi de şart edatıdır. Hepsinin tercümesinde ..se, ..sa ifadesiyle mana verilir. Arapça’da şart ifade etmek üzere en çok kullanılan edat إِنْ (..se, ..sa, ..ise) edatıdır.
إِنْ كَتَبَ
yazdıysa, yazarsa
إِنْ يَكْتُبْ
yazarsa, yazıyorsa
إِنْ كَتَبُوا
yazdılarsa, yazarlarsa
إِنْ يَكْتُبُوا
yazarlarsa, yazıyorlarsa
إِنْ harfi mâzî fiilin başına geldiğinde de aynen muzâri manası verir. إِنْ harfinin başında bulunduğu muzâri fiillerin hepsinin son harfleri cezimli olur. Yani şart edatı ile gelen muzâri fiile cevap teşkil eden cümlenin (cevabuş-şart) muzârisi de cezimli olur. Ne zaman fiil-i muzârinin müfredindeki son harfinin harekesi değişse (cezm olsa) gâibe ve muhâtaba cemi müennes nunları hariç sondaki diğer nunlar düşer.
Başına إنْ edatı gelen muzâri fiile, gelecek zamanı ifade eden سَ ve سَوْفَ takıları getirilmez. Çünkü إِنْ şart edatı mana bakımından gelecek zamanı da bildirir.
Bilindiği gibi cezm fiili mâzîye değil, yalnız fiil-i muzâriye mahsustur. Aşağıdaki edatlar iki muzâri fiil almış cümlenin başına gelirlerse iki muzâri fiilin de son harekelerini cezm yaparlar ve şart bildirirler. Bunlara şart edatları da denir. Şart edatının yeraldığı cümleden sonra aynı cümlenin içinde bir de cevap cümlesi bulunur. Bu edatların bulunduğu birinci bölüme fi’lü’ş-şart, ikinci bölüme de cevabu’ş-şart denir. Cümle örnekleriyle birlikte bu edatlar şunlardır:
*Görüldüğü gibi şart edatları fiil-i muzâriyi cezm yapar. Fakat her zaman şart ifade etmek için mutlaka muzâri fiil kullanılmayabilir. Mahallen meczûm olarak mâzî fiil de şart cümlesi olarak gelebilir[5]. Ancak mâzî fiil mebni olduğu için şart manası dışında fiilin sonunda herhangi bir değişiklik olmaz. Tercümede şart ve cevap cümlesi mâzî olsa da gene muzâri gibi tercüme yapılır:
إِنْ كَتَبْتَ إِلَيَّ كَتَبْتُ إِلَيْكَ.
Bana yazarsan sana yazarım.
مَنْ قَرَأَ فَهِمَ.
Kim okursa anlar.
إذْماَ تَتَكَلَّمْ فَلاَ تَكْذِبْ.
Konuşursan yalan söyleme (Emir cümlesinin cevabının başında فَ gelir)
*Aynı şekilde cevap cümlesi de mâzî ve muzâri ile başlayan fiil cümlesi olduğu gibi emir, nefy, nehy, soru ve gelecek zaman ifade eden fiillerle de gelir. Bazen isim cümlesi olarak da gelebilir:
*Cevap cümlesinin başı فَ nin yanısıra سَ ، سَوْفَ ، قَدْ edatlarından biriyle başlarsa ve cevap fiili ماَ - لَنْ[6] ile menfi olursa veya cevabın başında إِنَّماَ (ancak) bulunursa cevabın muzârisi cezm olmaz:
Hata işlersek ancak beşer olarak yaratılmamızdandır.
Not: Cümlenin sonunda gelen (وَ إِنْ) .. se bile, ..sa bile şeklinde tercüme edilir.Cevabı da olmaz:
إِذْهَبْ إِلَى واَلِدِكَ وَ إِنْ وَبَّحَكَ[11]. Seni azarlasa bile babana git.
* Taleb (Emir, nehiy, soru) cümlesinden sonra cevap cümlesi varsa ve önünde (وَ) ve (فَ) bulunmazsa cevap cümlesinin muzâri fiili de ona uyumlu olarak meczûm gelir:
*En çok kullanılan şart edatlarıإِنْ مَنْ ve ماَ edatlarıdır. Diğerleri bunlar kadar kullanılmaz. Zamanla, ilerleyen konularda yer alan cümlelerle birlikte konu daha da perçinleşeceğinden endişe edilmemelidir.
(47/MUHAMMED 7). (Ey iman edenler!) Eğer siz Allah'a (Allah'ın dinine) yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı sabit tutar (kaydırmaz).
kimseler
اَلَّذِينَ
iman etti
آمَنَ يُؤْمِنُ إِيماَتاً
ey iman eden kimseler (اَلَّذِينَ) kimseler (fiilin geriye dönülerek ..en, an diye tercüme edilerek bağlandığı ism-i mevsûl konusu yakında işlenecektir. Şimdilik Kur’ân’da çok geçtiği için kalıb olarak ezberleyiniz.)
(5/MÂİDE 42).... Eğer onlardan yüz çevirirsen sana hiçbir zarar veremezler. Ve eğer hüküm verirsen, aralarında adaletle hükmet. Allah âdil olanları sever.
أَعْرَضَ يُعْرِضُ إِعْراَضاً عَنْ
yüz çevirmek
(Burada olduğu gibi mezîd fiillerin de fiil olmaları dolayısıyla aynı kurala tabi olduğunu unutmayınız. Cevab cümlesindeki fiilin başına (لَنْ) gelmesi dolayısıyla cemi müennes nûnu düşmüştür. Sonuna zamir alacağı zaman cemi vâvının elifi de düşer.)
(45/CÂSİYE 15). Kim iyi iş yaparsa kendisi içindir (faydası kendinedir), kim de kötülük yaparsa zararı yine kendinedir. Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.
(6/EN’ÂM, 54). (Ayetlerimize inananlar sana geldiğinde onlara de ki:) Selâm size! Rabbiniz merhamet etmeyi kendisine yazdı. Gerçek şu ki: Sizden kim, bilmeyerek (cahillikle) bir kötülük yapar, sonra ardından tevbe edip de kendini ıslah ederse, (bilsin ki) Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.
سُوءٌ
kötülük, fenalık
جَهَالَةٌ
cahillik, taşkınlık, akılsızlık
تَابَ يَتُوبُ تَوْبَةً
masiyetten dönmek, tevbe etmek
أَصْلَحَ يُصْلِحُ إِصْلاَحاً
ıslah etmek, düzeltmek (aralarını bulmak), anlaştırmak
(27/NEML 40). ... Kim şükrederse ancak kendisi için şükretmiş olur, kim nankörlük ederse (bilsin ki), Rabbimin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, çok kerem sahibidir.
(2/BAKARA, 81). Hayır! Kim bir kötülük eder de kötülüğü kendisini çepeçevre kuşatırsa işte o kimseler cehennem ashabıdır. Onlar orada devamlı kalırlar.
(2/BAKARA, 152). (Allah buyurdu ki:) Öyle ise siz beni anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin; sakın bana nankörlük etmeyin.
zikretti, andı
ذَكَرَ يَذْكُرُ
(Emrin cevabı olan cevap cümlesindeki muzâri fiilin harekesi görüldüğü gibi sakin (cezimli) olmuştur (لاَ تَكْفُرُونِ)ise nehyi hazırdır. Nûnu’l vikayenin altındaki esre de düşen mütekellim ya’sının işaretidir.)
[6] Bir sonraki konumuzda işleneceği gibi, (لَنْ) edatı, fiili muzârinin başına gelen ve sonunu mansûb yapıp kesin olumsuza çeviren edattır. Örnek: (لَنْ يَكْتُبَ) asla yazmayacak.
[7] (إِقْتَصَدَ يَقْتَصِدُ إِقْتِصاَداً) iktisat etti, tutumlu oldu
[8] (إِفْتَقَرَ يَفْتَقِرُ) fakirleşti, fakir oldu.
[14] (أَصْحَابُ النَّارِ) ateşin ashabı . Birinci ismin harf-i tarif ya da tenvin almadığı ve ikinci ismin kesre olduğu isim tamlaması işlenmediği halde ayetin cümle bütünlüğünü bozmamak için verilmiştir.