ARAP DILI VE EDEBIYATI - DERS 5 ISIMLERDE TESNİYE CEMİİ
 

ANA SAYFA
UYE GIRIS
ARAP DILI VE EDEBIYATI
ARAPÇA GRAMER DERSLERI
=> DERS 1 HARFI CERLER -MÜTEADDİ -LAZIM FİLLER- MÜENNES -MÜZEKKER
=> DERS 2 ZAMIRLER
=> DERS 3 ZARFLAR
=> DERS 4 MÜBTEDA HABER
=> DERS 5 ISIMLERDE TESNİYE CEMİİ
=> DERS 6 MAZI FIILI MECHULU İSMİ İŞARETLER
=> DERS 7 FIIL I MUZARI
=> DERS 8 FİİL-İ MUZÂRİNİN CEZİM YAPILMASIYLA ELDE EDİLEN ZAMANLAR
=> DERS 9 ŞART CÜMLESİ
=> DERS 10 FİİLİ MUZARİYİ NASBEDEN EDATLAR
RESIMLERLE ARAPCA
HABERLER
RESIM GALERISI
BIZIM GAZETEMIZ
ORTAKOY
RADYO VE TELEVIZYON
SEVGI
MP3 PLAYER
ILETISIM
ZIYARETÇI DEFTERI
SITE HAKKINDAK YORUMUNUZ
SERBEST KÖSE
PROJE

İSİMLERDE TESNİYE VE CEMİ

İsimler sayı bakımından müfred, tesniye ve cemi olmak üzere üçe ayrılır. Tek ismi bildirene müfred, iki varlığı bildirene tesniye, üç ya da daha fazla varlığı bildirene cemi denir. (اَلْكِتاَبُ) kitap (اَلدَّفْتَرُ) defter müfred kelimelerdir. Tesniye ve cemileri ise şu kurallara tâbidir:

I) İSİMLERDE TESNİYE

Daha önce gördüğümüz gibi mâzî fiilleri tesniye yaparken (iki kişiye çevirirken) gâibte elif (اَ  ) muhatapta  (تمُاَ ) mütekellimde ise ناَ  getiriyorduk:

كَتَبْناَ

كَتَبْتُماَ

كَتَبْتُماَ

كَتَبَتاَ

كَتَباَ

 

İsimlerin tesniye durumu ise fiillerinkinden başkadır:

 

İsimlerin tesniye yapılmasında kaide:

a) Fâil ya da mübteda haber gibi merfû (ötre) olması gereken durumlarda müfred (tekil) ismin sonuna (آنِ-) takısı eklenir. Örnekler:

 

اَلْبَيْتُ

ev

اَلْبَيْتاَنِ

iki ev

 

اَلْبِنْتُ

kız

اَلْبِنْتاَنِ

iki kız

 

اَلْمَرْأَةُ

kadın

اَلْمَرْأَتاَنِ

iki kadın

 

خَالِدٌ

Halit

خاَلِداَنِ

iki Halit

 

اَلْاِبْنُ

oğul

اَلْاِبْناَنِ

iki oğul

 

اَلرَّجُلُ

adam

اَلرَّجُلاَنِ

iki adam

 

فَرَسٌ

kısrak

فَرَساَنِ

iki kısrak

 

حِصاَنٌ

at

حِصاَناَنِ

iki at

 

فَاطِمَةُ

Fatma

فاَطِمَتاَنِ

iki Fatma

 

وَلَدٌ

çocuk

وَلَداَنِ

iki çocuk

ذَهَبَ الْوَلَدانِ هُنَاكَ.

İki çocuk oraya gitti.

 

اَلْوَلَداَنِ صَغِيرَانِ.

İki çocuk küçüktür.

 

             

Not: Kelimenin başında harf-i tarif olursa o kelime marife, olmazsa nekredir.

هُماَ مُؤْمِناَنِ.

O ikisi mü’mindir.

أَنْتُماَ مُؤْمِناَنِ.

İkiniz müminsiniz (müz).

Haber  Mübtedâ

 

           Haber  Mübtedâ

 

           

Genel Cümle Örnekleri:

 

هُوَ مُؤْمِنٌ.

O mü’mindir.

أَنْتَ مُؤْمِنٌ.

Sen mü’minsin (müz).

 

هِيَ مُؤْمِنَةٌ.

O mü’mindir (müe).

أَنْتِ مُؤْمِنَةٌ.

Sen mü’minsin (müe).

 

هُماَ مُؤْمِنَتاَنِ.

O ikisi mü’mindir.

أَنْتُماَ مُؤْمِنَتاَنِ.

İkiniz müminsiniz (müe).

 

أَناَ مُؤْمِنٌ.

Ben mü’minim.

أَنْتُماَ طاَلِباَنِ.

İkiniz öğrencisiniz.

 

نَحْنُ مُؤْمِناَنِ.

İkimiz mü’miniz.

أَيْنَ الْقَلَماَنِ ؟

İki kalem nerede?

 

أَيْنَ التِّلْميِذاَنِ ؟

İki öğrenci nerede?

أَيْنَ السَّياَّرَتاَنِ؟

İki araba nerdedir?

 

أَيْنَ التِّلْميِذَتاَنِ ؟

İki öğrenci nerede?  (müe)

هُماَ مُساَفِراَنِ.

O ikisi yolcudur.

 

اَلْمُديِراَنِ جَديِداَنِ.

İki müdür yenidir.

اَلْحَقيِبَتاَنِ جَديِدَتاَنِ.

İki çanta yenidir.

 

هَذاَنِ كِتاَباَنِ.

Bu iki kitaptır.

وَصَلَتْ تِلْمِيذَتاَنِ أَمْسِ.

İki öğrenci dün vardı (ulaştı).

أَيْنَ الْوَلَدُ وَ واَلِدُهُ ؟

Çocuk ve babası nerede?

هُماَ فِي الصَّيْدَلِيَّةِ.

O ikisi eczanededir.

اَلتِّلْميِذاَنِ فَهِماَ الدَّرْسَ.

İki öğrenci dersi anladı.

فَهِمَ التِّلْميِذاَنِ الدَّرْسَ.

İki öğrenci dersi anladı.

                     

b) Tesniye ismin mecrûr (esreli) veya mansûb (üstün) okunması gereken durumlarda müfred (tekil) ismin sonu üstün yapılarak (يْنِ- ) eklenir.

اَلْبَيْتُ

ev

اَلْبَيْتَيْنِ

iki ev

اَلْبِنْتُ

kız

اَلْبِنْتَيْنِ

iki kız

اَلْمَرْأَةُ

kadın

اَلْمَرْأَتَيْنِ

iki kadın

خَالِدٌ

Halit

خاَلِدَيْنِ

iki Halit

اَلْاِبْنُ

oğul

اَلْاِبْنَيْنِ

iki oğul

اَلرَّجُلُ

adam

اَلرَّجُلَيْنِ

iki adam

فَرَسٌ

kısrak

فَرَسَيْنِ

iki kısrak

حِصاَنٌ

at

حِصاَنَيْنِ

iki at

فَاطِمَةُ

Fatma

فاَطِمَتَيْنِ

iki Fatma

 

Cümle Örnekleri:

 

كَتَبْتُ دَرْسِي بِقَلَمَيْنِ.

Dersimi iki kalemle yazdım.

 

شاَهَدْتُ الْوَلَدَيْنِ فِي السُّوقِ.

İki çocuğu çarşıda gördüm.

 

جَلَسَ الْوَلَدَانِ عَلَى الْكُرْسِيَّيْنِ.

İki çocuk iki sandalyeye oturdular.

 

أَخَذْتُ كِتاَباً مِنَ الرَّجُلَيْنِ.

İki adamdan bir kitap aldım.

 

وَجَدَ الْمَرْأَتَيْنِ.

İki kadını buldu.

 

قَرَأْتُ كِتاَبَيْنِ فيِ الشَّهْرِ.

Ayda iki kitap okudum.

 

ذَهَبْتُ  فيِ الشَّهْرِ اِلَى صَديِقَيْنِ.

(Bir) Ayda iki arkadaşa gittim.

 

حَضَرَ أَخِي قَبْلَ سَنَتَيْنِ.

Kardeşim iki sene önce geldi.

 

شَرَحَتِ الْأُسْتاَذَةُ الدَّرْسَيْنِ.

Öğretmen iki dersi açıkladı.

 

كَتَبَتْ فاَطِمَةُ الدَّرْسَيْنِ.

Fatıma iki ders yazdı.

 

شَكَرَتِ الْمُدِيرَةُ الطاَّلِبَتَيْنِ.

Müdür iki öğrenciye teşekkür etti.

 

أَخِي كَتَبَ رِساَلَتَيْنِ فِي الشَّهْرَيْنِ.

Kardeşim iki ayda iki mektup yazdı.

ذَهَبَتِ الْمُدِيرَةُ إِلَى الْمَدْرَسَةِ مَعَ الْمُدَرِّسَتَيْنِ.

Müdür okula iki öğretmenle gitti.

     

¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯

İSİMLERİN TESNİYESİYLE İLGİLİ AYETLER

1- مَثَلُ الْفَرِيقَيْنِ كاَلْأَعْمىَ وَاْلأَصَمِّ وَالْبَصِيرِ وَالسَّميِعِ.

 

(11/HÛD 24). Bu iki zümrenin (müminlerle kâfirlerin) durumu, kör ve sağır ile gören ve işiten kimseler gibidir.

 

اَلْمَثَلُ

misal, örnek, durum

كَ

gibi

اَلْفَرِيقُ

grup, zümre

اَلْأَعْمَى

âma, kör. (Sonu illet harfi ile bittiği için esre almaz)

 

اْلأَصَمُّ

sağır

اَلْبَصِيرُ

gören

اَلسَّميِعُ

işiten

 

2- وَدَخَلَ مَعَهُ السِّجْنَ فَتَيَانِ.

 

(12/YÛSUF 36). Onunla birlikte zindana iki delikanlı (daha) girdi.

 

السِّجْنُ

hapishane, zindan

فَتَيَانِ

iki genç, iki delikanlı

اَلْفَتَى

genç, delikanlı

 

3- وَمِنْ كُلِّ الثَّمَراَتِ جَعَلَ فِيهاَ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ.

 

(13/RA'D 3). ( ..ki O) orada bütün meyvelerden çifter çifter yarattı. ..

 

اَلثَّمَراَتُ

meyveler, ürünler

زَوْجَيْنِ

(iki) çift

جَعَلَ

yarattı, kıldı, yaptı

 

زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ

çifter çifter

كُلُّ

her, bütün

اِثْنَيْنِ

iki

 

4- وَسَخَّرَ لَكُمُ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ دَائِبَيْنِ وَسَخَّرَ لَكُمُ الَّليْلَ وَالنَّهاَر.

 

(14/İBRÂHÎM 33). Düzenli seyreden güneşi ve ayı sizin için boyun eğdirdi; geceyi ve gündüzü de istifadenize verdi.

 

سَخَّرَ

boyun eğdirdi, faydalı kıldı, istifadesine verdi

 

دَائِبٌ

devamlı ve düzenli olan, istirahate çekilmeyen

 

5- وَضَرَبَ اللهُ مَثَلاً رَجُلَيْنِ...

 

 

(16/NAHL 76). Allah, (şu) iki kişiyi misal verir..

 

ضَرَبَ مَثَلاً

misal verdi

 

رَجُلٌ

adam, kişi (Kur’ân’da durum anlatan birçok mevzu da mâzî fiil kullanılır, Türkçe’ye geniş zaman olarak tercüme edilir).

 

6- ...هَذاَنِ خَصْماَنِ اخْتَصَمُوا فيِ رَبِّهِمْ ...

 

(22/HACC 19). Şu iki (gurup), Rabb’leri hakkında tartıştı (Şu iki grub Rabb’leri hakkında çekişen iki hasımdır.).

 

خَصْمٌ

hasım, düşman

اِخْتَصَمَ

tartıştı, çekişti

هَذاَنِ

bu ikisi

هَذاَ

bu

 

7- إذْ أَرْسَلْناَ إِلَيْهِمُ اثْنَيْنِ فَكَذَّبوُهُماَ..

 

(36/YÂSÎN 14). İşte o zaman biz, onlara iki elçi göndermiştik. Onları yalanladılar...

 

إذْ

işte o zaman, hani bir zamanlar (Mâzî fiilin önünde mişli geçmiş zaman ifadesini verir).

 

أَرْسَلَ إِلَى

elçi gönderdi

اِثْنَيْنِ

iki

كَذَّبَ

yalanladı

 

8- وَ هَدَيْناَهُ النَّجْدَيْنِ.

 

(90/BELED 10). Ona (insana) iki yolu (doğru ve eğriyi) gösterdik.

 

هَدَي

hidayet etti, yol gösterdi

النَّجْدُ

açık yol / yüksek yer

 

                                                           

¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯

?  ALIŞTIRMALAR  ?

1. Aşağıdaki kelimeleri üçer kere yazınız.

مَرَّةً

kere, defa

َالْمَحَطَّةُ

istasyon

اَلشاَّبُّ

genç

اَلْمُساَفِرُ

yolcu

لِأَنَّ

çünkü

اَلْحَياَةُ

hayat

مَرِيضٌ

hasta

الزَّهْرَةُ

çiçek

اَلطِّفْلُ

çocuk

مَشْغُولٌ

meşgul

اَلدِّيكُ

horoz

اَلصَّدِيقُ

arkadaş

جَيِّدٌ

iyi

وَصَلَ

ulaştı, vardı

عَرَفَ

tanıdı, bildi

أَيْضاً

.. de, ..da, aynı şekilde

اَلطاَّوِلَةُ

masa

             

2. Aşağıdaki cümleleri ikişer kere defterinize yazınız.

اَلْكِتاَباَنِ جَيِّداَنِ.

İki kitap iyidir.

اَلطاَّلِبَتاَنِ مَرِيضَتاَنِ.

İki kız öğrenci hastadır.

 

هُماَ مَشْغُولاَنِ.

O ikisi meşguldür.

هُماَ مُهَنْدِسَتاَنِ.

O ikisi mühendistir.

 

اَلساَّعَتاَنِ قَدِيمَتاَنِ

İki saat eskidir.

اَلدَّرْساَنِ سَهْلاَنِ

İki ders kolaydır.

 

اَلتِّلْميِذَتاَنِ مُتَأَخِّرَتاَنِ.

İki öğrenci gecikmiştir.

اَلْكِتاَباَنِ مُمْتاَزاَنِ.

İki kitap seçkindir.

اَلتِّلْميِذاَنِ غاَئِباَنِ.

İki öğrenci yoktur.

فَهِمَ أَحْمَدُ الدَّرْسَيْنِ.

Ahmet iki dersi anladı.

مُحَمَّدٌ قَرَأَ كِتاَبَيْنِ فِي الْأُسْبُوعِ.

Muhammed haftada iki kitap okudu.

مَنْ أَرْسَلَ النَّتِيجَةَ إِلَى الْجاَمِعَةِ ؟

Üniversiteye neticeyi kim gönderdi?

ماَذاَ أَرْسَلَتاَ ؟ أَرْسَلَتاَ النَّتِيجَةَ.

İkisi ne gönderdi? Neticeyi gönderdiler.

مَتَى أَرْسَلَتاَ النَّتِيجَةَ ؟

Neticeyi ne zaman gönderdiler?

أَرْسَلَتاَهاَ قَبْلَ يَوْمَيْنِ.

Onu iki gün önce gönderdiler.

إِلَى أَيْنَ أَرْسَلَتاَ النَّتِيجَةَ ؟

(İkisi) Neticeyi nereye gönderdiler?

أَرْسَلَتاَ  النَّتِيجَةَ إِلَى الْجاَمِعَةِ.

Neticeyi üniversiteye gönderdiler.

اَلْمُساَفِرَتاَنِ داَخِلَ[1] الْمَحَطَّةِ.

İki yolcu istasyonun içindedir.

هُماَ شَرِباَ الْعَصيِرَ ثُمَّ حَمَلاَ حَقيِبَتَهُماَ وَ رَكِباَ الْحاَفِلَةَ.

 

İkisi meyve suyunu içtiler sonra çantalarını yüklendiler ve otobüse bindiler.

هَلْ هُماَ مَشْغوُلاَنِ ؟ نَعَمْ ، هُماَ مَشْغوُلاَنِ جِداًّ.

O ikisi meşguller mi? Evet, o ikisi çok meşguller.

هُماَ غاَئِبَتاَنِ الْيَوْمَ مِنَ الْمَدْرَسَةِ.

O ikisi bugün okuldan gâibtir (okulda yoktur).

هَلْ واَلِدُكَ مَوْجوُدٌ ؟ نَعَمْ هُوَ مَوْجوُدٌ.

Baban mevcut mu (var mı)? Evet, o mevcuttur.

أَيْنَ خاَلُكَ؟ خاَليِ مَوْجوُدٌ أَيْضاً.

Dayın nerede? Dayım da mevcut (o da var).

كَذَبَتْ فاَطِمَةُ هَذِهِ اللَّيْلَةَ عَلَى أُمِّهاَ مَرَّةً.

Fatıma bu gece annesine bir defa yalan söyledi.

كَذَبَ أَحْمَدُ هَذِهِ اللَّيْلَةَ عَلَى أُمِّهِ مَرَّتَيْنِ.

Ahmet bu gece annesine iki defa yalan söyledi.

أُخْتِي ناَمَتْ ساَعَتَيْنِ فِي اللَّيْلِ.

Kızkardeşim bu gece içinde iki saat uyudu.

وَضَعَتْ فاَطِمَةُ الْكِتاَبَيْنِ عَلَى الطاَّوِلَتَيْنِ.

Fatıma iki kitabı iki masaya koydu.

               

3. Aşağıdaki cümleleri Türkçe’ye çeviriniz.(Cevaplar için üzerine tıklayınız)

اَلرَّجُلاَنِ ضَرَبَا الْحِصَانَ.

اَلْمَرْأَتاَنِ ضَرَبَتَا الْحِصَانَ.

اَلْاِبْناَنِ نَصَرَا الْحِصاَنَ.

اَلْبِنْتاَنِ نَصَرَتَا الحِْصَانَ.

اَلْحِصاَناَنِ شَرِبَا الْماَءَ.

اَلْفَرَسَانِ شَرِبَتاَ الْماَءَ.

خاَلِداَنِ أَكَلاَ الْخُبْزَ.

فاَطِمَتَانِ أَكَلَتَا الْخُبْزَ.

وَجَدْتُمَا الْقَلَمَ.

كَتَبْتُماَ الدَّرْسَ.

اَلتِّلْمِيذاَنِ شَرِباَ الشاَّىَ.

جَلَسَتِ الطاَّلِبَتاَنِ أَماَمَ الطاَّوِلَةِ.

 

أَيْنَ الطِّفْلُ؟- اَلطِّفْلُ عِنْدَ أُمِّهِ.

كَتَبَتِ الطاَّلِبَتاَنِ الدَّرْسَ.

 

فاَطِمَةُ وَ عاَئِشَةُ  نَشِيطَتاَنِ.

اَلطاَّلِباَنِ رَكِباَ الْحاَفِلَةَ.

 

وَصَلَتِ التِّلْمِيذَتاَنِ أَمْسِ.

ذَهَبَ مُحَمَّدٌ إِلَى السُّوقِ مَعَ واَلِدِهِ.

 

خَرَجَ الرَّجُلاَنِ ثُمَّ دَخَلاَ.

ذَهَبَ الصَّدِيقاَنِ إِلَى الْمَعْرِضِ.

 

ذَهَبَ الرَّجُلُ ثُمَّ رَجَعَ.

دَخَلَ الصَّدِيقاَنِ الْمَعْرِضَ.

 

خَرَجَتِ الْمَرْأَتاَنِ وَ ذَهَبَتاَ.

اَلْمُدَرِّسَتاَنِ ذَهَبَتاَ أَمْسِ.

 

هَلْ نَجَحَ الشاَّباَّنِ فِي حَياَتِهِماَ.

جَلَسَتِ الطاَّلِبَتاَنِ أَماَمَ الطاَّوِلَةِ.

 

لِمَاذاَ ماَ كَتَبْتَ دَرْسَكَ؟

 

 

4.  Aşağıdaki Türkçe cümleleri Arapça’ya çeviriniz.(Cevaplar için üzerine tıklayınız)

1. İki öğretmen ikinizin evindedir.

2. Kapıyı niçin açmadınız?

3. Kapıyı açmadım çünkü sizi tanımadım.

4. Bu kalemi kimden aldınız?

5. Sizden iki kalem aldım.

6. Kapıyı dün öğretmeniniz açtı.

 

&&&&&&&&&&

 

II) İSİMLERİN CEMİ (ÇOĞUL) HALİ

İsimlerin cemi  (çoğul) hali üç türlüdür:

1) Cemi Müzekker Sâlim (müzekker için)

2) Cemi Müennes Sâlim (müennes için)

3) Cemi Mükesser (düzensiz çoğullar için)

1) CEMİ MÜZEKKER SÂLİM

a) Müzekker bir ismin fâil ya da mübtedâ haber gibi merfû (ötre) olması gereken durumlarda müfred (tekil) ismin sonuna (ُونَ-) takısı eklenir. Kelimenin başında harf-i tarif olursa o kelime marife, olmazsa nekredir.

اَلْمُعَلِّمُ

öğretmen

اَلْمُعَلِّموُنَ

öğretmenler (ma’rife)

اَلْمُؤْمِنُ

mü’min

مُؤْمِنوُنَ

müminler (nekre)

جَاءَ الْمُعَلِّمُونَ إلىَ الْمَدْرَسَةِ.

Öğretmenler okula geldi.

Mef’ûl b. gayr-i sarih       Fâil          Fiil

 

اَلْمُدَرِّسوُنَ      شَرِبوُا      الشاَّىَ    .

Öğretmenler çay içti.

                                                     Mef’ûl b.      Fiil              Mübtedâ                 

                                                      Haber (fiil cümlesi)          

اَلصَّائِمُ صاَبِرٌ.

Oruçlu sabırlıdır.

هُمْ مَشْغُولُونَ.

Onlar meşguldür.

اَلصَّائِمُونَ صاَبِرُونَ.

Oruçlular sabırlıdır.

أَنْتُمْ سَرِيعُونَ.

Siz hızlısınız.

اَلْمُهَنْدِسُونَ كَثِيرُونَ.

Mühendisler çoktur.

نَحْنُ مَسْؤُولُونَ.

Bizler mesulüz.

وَصَلَ الْمُشْرِفُونَ.

Yöneticiler geldi.

 

 

                 

صَلَّى الْمُسْلِمُونَ.

Müslümanlar namaz kıldı.

وَصَلَ الْمُساَفِرُونَ أَمْسِ.

Yolcular dün geldi.

فَتَحَ الْمُسْلِمُونَ مَكَّةَ وَ دَخَلُوهاَ.

Müslümanlar Mekke’yi fethettiler ve oraya girdiler.

مَتَى أَرْسَلَ الصَّحَفِيُّونَ الْخِطاَباَتِ ؟

Gazeteciler mektupları ne zaman gönderdiler?

أَرْسَلُوهاَ بَعْدَ أُسْبُوعَيْنِ.

Onları iki hafta sonra gönderdiler.

رَجَعَ الْمُهَنْدِسُونَ إِلَى الْمَكْتَبِ بِالْحاَفِلَةِ.

Mühendisler büroya otobüsle döndü.

اَلْأَطْفاَلُ مَسْرُورُونَ بِالْعِيدِ.

Çocuklar bayram (dolayısıyla) sevinçlidir.

اَلصاَّئِمُونَ حَوْلَ الْماَئِدَةِ.

Oruçlular sofranın etrafındadır.

صَلَّى الْمُدَرِّسُونَ الْعَصْرَ فِي الْمَسْجِدِ.

Öğretmenler ikindiyi mescidde kıldı.

اِنْتَظَرَ الْمُساَفِرُونَ فِي الْمَسْجِدِ.

Yolcular mescidde bekledi.

اَلْمُهَنْدِسُونَ ساَفَرُوا أَمْسِ.

Mühendisler dün yolculuk yaptı.

b) Müzekker bir ismin mecrûr (esreli) veya mansûb (üstün) okunması gereken durumlarda müfred (tekil) ismin sonu esre yapılarak (يِنَ) takısı eklenir. Yani mansûb ve mecrûr halleri aynıdır:

اَلمْؤُْمِنِينَ

müminler

اَلْمُعَلِّمِينَ

öğretmenler (marife)

اَلصَّائِمِينَ

oruçlular

مُسْلِميِنَ

müslümanlar (nekre)

شَاهَدْتُ الْمُعَلِّمِينَ فِي الْمَدْرَسَةِ.

Okulda öğretmenleri gördüm.

صَلَّيْتُ  فِي الْمَسجِدِ[2]  مَعَ الْمُسْلِمِينَ.

Camide müslümanlarla beraber namaz kıldım.

شَكَرَ عاَدِلٌ الْمُدَرِّسِينَ.

Adil öğretmenlere teşekkür etti.

فَرَضَ اللَّهُ الصَّلاَةَ عَلَى الْمُسْلِمِينَ.

Allah namazı müslümanlara farz kıldı.

شَكَرَ الْقاَئِدُ الْمُجاَهِدِينَ.

Komutan savaşçılara teşekkür etti.

اِسْتَقْبَلَ الْمُدِيرُ الْمُدَرِّسِينَ.

Müdür öğretmenleri karşıladı.

شاَهَدَ الطُّلاَّبُ اللاَّعِبِينَ فِي الناَّدِي.

Öğrenciler oyuncuları kulüpte gördü.

2) CEMİ MÜENNES SÂLİM

a) Müennes bir ismin çoğul ve merfû olması gereken durumda müfred ismin sonuna  آتُ getirilerek çoğul yapılır. Eğer ismin sonunda tâ-i te'nis (müennes tâ’sı) varsa kalkar.

اَلْخَالَةُ

teyze

اَلْخاَلاَتُ

teyzeler (marife)

اَلْمُعَلِّمَةُ

bayan öğretmen

اَلْمُعَلِّمَاتُ

öğretmenler

اَلْمُسلِمَةُ

müslüman

اَلْمُسْلِماَتُ

müslüman (bayanlar)

اَلْمُؤْمِنَةُ

mümin (bayan)

ألْمُؤْمِناَتُ

mümin (bayanlar)

مَجَلَّةٌ

dergi

مَجَلاَّتٌ

dergiler (nekre)

         

Cümle Örnekleri:

جَاءَتِ الْمُعَلِّمَاتُ اِلىَ الْمَدْرَسَةِ.

Bayan öğretmenler okula geldi.

أَناَ مُؤْمِنَةٌ.

Ben mü’minim.

 

هُنَّ مُؤْمِناَتٌ.

Onlar mü’minlerdir.

أَنْتُنَّ مُؤْمِناَتٌ.

Sizler mü’minlersiniz.

أَنْتُنَّ  طاَلِباَتٌ.

Sizler öğrencilersiniz.

حَضَرَتِ الطاَّلِباَتُ.

Öğrenciler geldi (müe).

اَلْبَناَتُ مُساَفِراَتٌ.

Kızlar yolcudur.

ذَهَبَتِ التِّلْمِيذاَتُ.

Öğrenciler gitti.

جَلَسَتِ الطِّفْلاَتُ.

Kız çocuklar oturdu.

اَلْبَناَتُ أَكَلْنَ السَّمَكَ.

Kızlar balığı yedi.

b) Müennes bir ismin çoğulunun mansûb (üstünlü) ya da mecrûr (esreli) olması gereken durumda müfred ismin sonuna  آتِ  getirilerek çoğul yapılır. Yani mansûb ve mecrûr halleri aynıdır. Yanılarak mansûb durumunda üstün hareke konmamalıdır:

  خَالَةٌ den

خَالاَتٍ

 

اَلْمُسْلِمَةُ den

اَلْمُسْلِمَاتِ

اَلْمُعَلِّمَةُ den

اَلْمُعَلِّمَاتِ

 

المُؤْمِنَةُ den

الْمُؤْمِنَاتِ

 

ذَهَبْنَا إلىَ الْمَدْرَسَةِ مَعَ الْمُعَلِّمَاتِ.

Okula bayan öğretmenlerle gittik.

شاَهَدْتُ الْمُعَلِّمَاتِ في الْمَدْرَسَةِ.

Öğretmenleri okulda gördüm.

مَتَى قَرَأَ عاَدِلٌ الْكُتُبَ والْمَجَلاَّتِ.

Adil kitap ve dergileri ne zaman okudu?

قَرَأَ عاَدِلٌ الْكُتُبَ والْمَجَلاَّتِ لَيْلاً.

Adil kitap ve dergileri geceleyin okudu.

F  Bu şekildeki cemilerde cemi ismin şekli düzenli olduğu ve değişmediği için sâlim denmiştir.

فَحَصَ الطَّبِيبُ الْمَرِيضاَتِ.

Doktor, bayan hastaları muayene etti.

فَحَصَ الطَّبيِبُ التِّلْميِذاَتِ.

Doktor, kız öğrencileri muayene etti.

فَحَصَتِ الطَّبيِبَةُ التِّلْميِذاَتِ.

(Bayan) doktor, kız öğrencileri muayene etti.

نَصَحَتِ الْمُعَلِّمَةُ التِّلْمِيذاَتِ.

(Bayan) öğretmen kız öğrencilere nasihat etti.

اَلْمُمَرِّضَةُ بَدَأَتْ عَمَلَهاَ فِي نَشاَطٍ.

Hemşire işine neşe içinde başladı.

اَلْمُمَرِّضاَتُ بَدَأْنَ عَمَلَهُنَّ فِي نَشاَطٍ.

Hemşireler işlerine neşe içinde başladılar.

اَلرَّجُلُ وَ ابْنُهُ حَمَلاَ الْخَضْرَواَتِ.

Adam ve oğlu yeşillikleri (sebzeleri) taşıdılar.

اَلْمُدَرِّسَةُ شَكَرَتِ الطاَّلِباَتِ.

Öğretmen öğrencilere teşekkür etti.

مَنْ أَرْسَلَ الْحَقاَئِبَ إِلَى الْمَطاَرِ ؟

Çantaları hava alanına kim gönderdi?

اَلْمُساَفِراَتُ.

(Bayan)Yolcular.

ماَذاَ أَرْسَلْنَ ؟ أَرْسَلْنَ الْحَقاَئِبَ.

Ne gönderdiler? Çantaları gönderdiler.

مَتَى أَرْسَلْنَ الْحَقاَئِبَ ؟

Çantaları ne zaman gönderdiler?

أَرْسَلْنَهاَ بَعْدَ ساَعَتَيْنِ.

Onları iki saat sonra gönderdiler.

إِلَى أَيْنَ أَرْسَلْنَ الْحَقاَئِبَ ؟

Çantaları nereye gönderdiler?

أَرْسَلْنَهاَ إِلَى الْمَطاَرِ.

Onları hava alanına gönderdiler.

هُنَّ مُمَرِّضاَتٌ.

Onlar hemşiredirler.

ساَفَرَتِ الْمُدَرِّساَتُ فِي الْعُطْلَةِ.

(Bayan) öğretmenler tatilde yolculuk yaptı.

نَحْنُ مَشْهُوراَتٌ.

Bizler meşhuruz.

هُنَّ مُدَرِّساَتٌ.

Onlar öğretmendirler.

أَنْتُنَّ مَرِيضاَتٌ.

Sizler hastasınız.

جَلَسَ الْمُهَنْدِسُونَ أَماَمَ الْعِماَراَتِ.

Mühendisler apartmanların önünde oturdular.

وَقَفَتِ الْمُعَلِّمَةُ بَيْنَ التِّلْمِيذاَتِ.

Öğretmen öğrencilerin arasında durdu.

وَصَلَ الْعُماَّلُ بِالدَّراَّجاَتِ.

İşçiler bisikletlerle geldiler.

قاَلَ الْمُديِرُ : اَلْمُدَرِّساَتُ وَالتِّلْميِذاَتُ ذَهَبْنَ إِلَى الْحَديِقَةِ بالسَّياَّراَتِ.

Müdür (şöyle) dedi: Öğretmenler ve öğrenciler bahçeye arabalarla gittiler.

3) CEMİ MÜKESSER (Kırık Çoğul)

Müfredin (tekil halin) şekli bozularak yapılan çoğullardır. Belli bir kâidesi yoktur. Araplardan işittiğimiz gibi kullanılır veya sözlüklere bakarak tesbit edilir. Dolayısıyla murabdırlar. Yani merfû, mansûb, mecrûr durumlarında kelimenin sonunda zâhir (açıkça görünen) hareke alırlar.

           Müfred

                 Cem

كِتَابٌ

kitap

كُتُبٌ

kitaplar

رَجُلٌ

adam

رِجَالٌ

Adamlar

 

عِلْمٌ

ilim

عُلُومٌ

ilimler

وَرَقٌ

kağıt

أوْرَاقٌ

kağıtlar

اَلْمَرْأَةُ

kadın

اَلنِّسَاءُ

kadınlar

اَلتِّلْمِيذُ

öğrenci

اَلتَّلاَمِيذُ

öğrenciler

اَلطاَّلِبُ

öğrenci

اَلطُّلاَّبُ

öğrenciler (üniversite)

اَلْبِنْتُ

kız

اَلْبَنَاتُ

kızlar

قَلَمٌ

kalem

اَلْأَقْلاَمُ

kalemler

اَلْجَبَلُ

dağ

اَلْجِبَالُ

dağlar

مَدْرَسَةٌ

okul

اَلْمَدَارِسُ

okullar

Görüldüğü gibi hangi ismin sâlim hangi ismin mükesser olduğunu kendimiz tesbit edemeyiz.

Cümle örnekleri:

فَهِمَ التَّلاَمِيذُ الدُّرُوسَ.

Öğrenciler dersleri anladı.

عَلَّمَ الرَّجُلُ أَبْناَءَهُ.

Adam oğullarına öğretti.

ذَهَبَ الْأَنْبِياَءُ.

Peygamberler gitti.

اِنْتَظَرْتُ الرِّجاَلَ فِي الْمَطاَرِ.

Adamları hava alanında bekledim.

خَلَقَ اللَّهُ السَّماَواَتِ وَ الْأَرْضَ.

Allah yerleri ve gökleri yarattı.

اَلْآباَءُ كَتَبُوا رَساَئِلَهُمْ.

Babalar mektuplarını yazdılar.

اَلْمُدَرِّبوُنَ أَحْضَرُوا المَلاَبِسَ.

Antrenörler elbiseleri getirdiler.

مَنْ اَصْدِقاَءُكَ فِي الْمَدْرَسَةِ ؟

Okuldaki arkadaşların kimlerdir?

مَنْ اَصْدِقاَءُكَ فِي الْحَىِّ ؟

Mahalledeki arkadaşların kimlerdir?

ساَفَرَ الْوَلَداَنِ أَمْسِ.

İki çocuk dün yolculuk yaptı.

كَيْفَ وَصَلَ الحُجاَّجُ إِلَى السُّعوُدِيَّةِ ؟

Hacılar Suudi (Arabistan)a nasıl vardılar?

وَصَلَ الحُجاَّجُ إِلَى السُّعوُدِيَّةِ باِلْحاَفِلاَتِ وَ السَّياَّراَتِ وَ السُّفُنِ.

Hacılar Suudi (Arabistan)a otobüslerle arabalarla ve gemilerle vardılar.

ماَذاَ أَخَذَ الحُجاَّجُ مَعَهُمْ فِي سَفَرِهِمْ؟

Hacılar yolculuklarında beraberlerine ne aldılar?

هَذَا الْماَلُ صَدَقَةٌ مِنِّي لِلْفُقَراَءِ وَ الْمَساَكِينِ[3].

Bu mal fakirler ve yoksullar için benden sadakadır.

اَلْمُدَرِّسُ سَأَلَ التَّلاَميِذَ عَنْ مُسْتَقْبَلِهِمْ.

Öğretmen öğrencilere gelecekleri hakkında sordu.

¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯

KONULARLA İLGİLİ AYETLER

1- وَجَعَلْناَ فِيهاَ جَناَّتٍ مِنْ نَخِيلٍ وَ أَعْناَبٍ وَ فَجَّرْناَ فِيهاَ مِنَ الْعُيُونِ.

 

(36/YÂSÎN, 34). Biz orda (yeryüzünde) hurmadan ve üzüm bağlarından (oluşan) bahçeler yaptık ve (yine) orada pınarlar fışkırttık.

 

جَعَلَ

kıldı, yaptı

جَنَّةٌ ج جَناَّتٌ

ağaçlı bahçe, bahçeler, cennet

 

نَخِيلٌ

hurma

عِنَبٌ ج أَعْناَبٍ

üzüm, üzüm bağı

 

فَجَّرَ

fışkırttı, kaynattı

اَلْعَيْنُ ج  اَلْعُيُونُ

pınar, su pınarı

 

2- وَالْقَمَرَ قَدَّرْناَهُ مَناَزِلَ ...

 

(36/YÂSÎN, 39). Aya (birtakım) yörüngeler (menziller) tayin ettik.

 

اَلْقَمَرُ

ay. (Burada الْقَمَرَ kelimesi önemi vurgulamak için öne geçmiş mef’ûldür).

 

قَدَّرَ

takdir etti, tayin etti, ölçüp biçti. (Mef’ûl, fiilden önce geldiğinde, fiilde ona dönen bir zamir bulunur).

 

مَنْزِلٌ ج مَناَزِلُ

menzil, yörünge.

 

3- هُمْ وَ أَزْواَجُهُمْ فِي ظِلاَلٍ عَلَى الْأَراَئِكِ ...

 

(36/YÂSÎN, 56). Kendileri (onlar) ve eşleri gölgelerde tahtlar üzerinde...

 

زَوْجٌ ج أَزْواَجٌ

eş, zevce

ظِلٌّ ج ظِلاَلٌ

gölge, gölgelik

 

أَرِيكَةٌ ج اَلْأَراَئِكُ

koltuk, taht, yatak, divan, üzerine oturulan her çeşit eşya

 

4- ...خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَياَةَ...

 

(67/MÜLK, 2).  ...ölümü ve hayatı yarattı..

 

الْمَوْتُ

ölüm

خَلَقَ

yarattı

 

5- وَ لَقَدْ خَلَقْناَ الْإِنْساَنَ مِنْ سُلاَلَةٍ مِنْ طِينٍ.

 

(23/MÜ’MİNÛN, 12). Andolsun biz insanı, çamurdan (süzülüp, çıkarılmış) bir özden yarattık.

 

 

 

لَقَدْ

Andolsun, gerçekten, hakikaten. (Baştaki lâm yemin ifade eder. قَدْ  ise mâzî fiilin önünde tahkik (pekiştirme), kuvvetlendirme görevi yapar.

 

سُلاَلَةٌ

öz, hülasa, süzme, döl, nutfe

طِينٌ

çamur

 

6- ...أَنْشَأَكُم وَ جَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصاَرَ وَالْأَفْئِدَةَ...

 

(67/MÜLK, 23). (O ki), sizi yarattı, size (işitecek) kulak, (görecek) gözler ve (hissedecek) gönüller verdi.

 

أَنْشَأَ

yarattı, inşa etti

اَلسَّمْعُ

kulak

 

اَلْبَصَرُ ج اَلْأَبْصاَرُ

göz

اَلْفُؤاَدُ ج اَلْأَفْئِدَةُ

gönül

 

7- ...إِنَّماَ الْعِلْمُ عِنْدَ اللَّهِ وَ إِنَّماَ أَناَ نَذِيرٌ ..

 

(67/MÜLK, 26). (De ki:) İlim ancak Allah’ın katındadır, (yanındadır), ben ancak bir uyarıcıyım.

 

إِنَّماَ

ancak, yalnız, (hasr edatı)

عِنْدَ اللَّهِ

Allah’ın katında (yanında)

نَذِيرٌ

uyarıcı

8- وَ خَلَقْناَكُمْ أَزْواَجاً.

 

(78/NEBE, . Sizi çift çift (çiftler olarak) yarattık.

 

أَزْواَجٌ

eşler, çiftler

 

 

 

9- وَجَعَلْناَ نَوْمَكُمْ سُباَتاً.

 

(78/NEBE, 9). Uykunuzu bir dinlenme yaptık.

 

اَلسُّباَتُ

istirahat rahatlık, sükûnet, ölüm

نَوْمٌ

uyku

 

10- وَجَعَلْناَ اللَّيْلَ لِباَساً.

 

(78/NEBE, 10). Geceyi bir örtü yaptık.

 

لِباَسٌ

elbise, örtü

جَعَلَ

kıldı, yaptı, yarattı

 

11- وَجَعَلْناَ النَّهاَرَ مَعاَشاً.

 

(78/NEBE, 11). Gündüzü bir geçim kaynağı kıldık.

 

مَعاَشٌ

geçim kaynağı, geçim sağlama vakti

 

12- وَ بَنَيْناَ فَوْقَكُمْ سَبْعاً شِداَداً.

 

(78/NEBE, 12). Ve üstünüzde yedi sağlam (gök) bina ettik.

 

بَنَى

bina etti, yaptı

سَبْعٌ

yedi

شِداَدٌ

sağlam

 

13- وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمواَتِ وَالْأَرْضَ.

 

(2/BAKARA, 255). Onun (Allah’ın) kürsüsü gökleri ve yeri kuşatmıştır.

 

وَسِعَ

içine aldı, kapladı, (sardı, kuşattı)

 

كُرْسِيٌّ

taht, sandalye, koltuk, kürsü

اَلسَّماَءُ ج اَلسَّمواَتُ

gök

 

14- اَلرَّحْمَنُ . عَلَّمَ الْقُرْآنَ . خَلَقَ الْإِنْساَنَ . عَلَّمَهُ الْبَياَنَ.

 

(55/RAHMÂN, 1, 2, 3, 4). Çok merhametli (Allah) Kur’ân’ı öğretti, insanı yarattı, ona açıklamayı öğretti.

 

اَلرَّحْمَنُ

çok merhametli (Yalnız Allah’a ıtlak edilir)

 

عَلَّمَ

öğretti

الْبَياَنَ

konuşmak, düşünceleri dile getirmek

 

15- وَالسَّماَءَ رَفَعَهاَ وَ وَضَعَ الْمِيزاَنَ

 

(55/RAHMÂN, 7). Göğü (Allah) yükseltti ve mîzanı (dengeyi) o koydu.

 

اَلسَّماَءُ

gök. (Semâi müennes olan bu kelime burada öne geçmiş mef’ûldür. Kendinden sonra gelen fiilde ona dönen bir zamir vardır).

 

رَفَعَ

yükseltti, kaldırdı

وَضَعَ

koydu, hüküm koydu

 

اَلْمِيزاَنَ

ölçü, denge, tartı

 

16- وَالْأَرْضَ وَضَعَهاَ لِلْأَناَمِ.

 

(55/RAHMÂN, 10). Yeri mahlûkat için koydu (yarattı).

 

اَلْأَرْضُ

arz, dünya, yer, toprak

اَلْأَناَمُ

halk, mahlûkât

 

17- كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ.

 

(55/RAHMÂN, 29). Her gün O (Allah) bir iştedir.

 

كُلَّ يَوْمٍ

her gün. (كُلَّ den sonra gelen ismin esre olduğunu hatırlayınız.)

 

شَأْنٌ

iş, hal, durum (ehemmiyetli ve büyük işler için kullanılır)

 

18- كَذَّبَتْ عاَدٌ الْمُرْسَلِينَ.

 

(26/ŞUARÂ, 123). Ad (milleti)[4] peygamberleri yalanladı.

 

اَلْمُرْسَلُ

peygamber, elçi

 

19- كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَلِينَ.

 

(26/ŞUARÂ, 141). Semud (milleti de) peygamberleri yalanladı.

 

20- فَعَقَرُوهاَ فَأَصْبَحُوا ناَدِمِينَ.

 

(26/ŞUARÂ, 157). Akabinde onu (mucize deveyi) kestiler, arkasından pişman oldular.

 

عَقَرَ

kesti

أَصْبَحَ

oldu

ناَدِمٌ

pişman

 

21- قاَلُوا إِنَّماَ أَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ.

 

(26/ŞUARÂ, 185). Sen ancak büyülenmişlerdensin dediler.

 

اَلْمُسَحَّرُ

büyülenmiş

إِنَّماَ

ancak

 

 

 

 

 

 

22- فَجَعَلْناَهُمْ سَلَفاً وَ مَثَلاً لِلْآخرِينَ.

 

(43/ZUHRUF, 56). Onları sonrakiler için bir geçmiş ve (ibret için) bir örnek kıldık.

 

سَلَفٌ

geçmiş

مَثَلٌ

misal, örnek

اَلْآخرِينَ

sonrakiler

 

23- ثُمَّ أَنْزَلَ اللَّهُ سَكِينَتَهُ عَلَى رَسُولِهِ وَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ.

 

(9/TEVBE, 26). Sonra Allah Resûlü ve müminler üzerine sekînetini (sukûnet ve huzur duygusunu) indirdi.

 

24- اِنَّماَ الْمُؤْمِنُونَ اِِخْوَةٌ.

 

(49/HUCURAT, 10). Mü’minler ancak kardeştirler.

 

أَخٌ ج اِِخْوَةٌ

kardeş

 

25- اِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ.

 

(36/YÂSÎN, 3). Sen şüphesiz peygamberlerdensin.

 

26- اِذْ جاَءَهاَ الْمُرْسَلُونَ.

 

(36/YÂSÎN, 13). Hani onlara (şehir halkına) peygamberler gelmişlerdi.

 

اِذْ

hani, bir zamanlar

 

27- ... غَفَرَ لِي رَبِّي وَ جَعَلَنِي مِنَ الْمُكْرَمِينَ.

 

(36/YÂSÎN, 27). Rabbim(in) beni bağışladı(ğını) ve beni ikram edilenlerden kıldı(ğını)[5] (keşke bilselerdi)...

 

غَفَرَ لِ

bağışladı

الْمُكْرَمُ

ikram edilen

 

28- وَ آيَةٌ[6] لَهُمُ اللَّيْلُ ... فَاِذاَ هُمْ مُظْلِمُونَ.

 

(36/YÂSÎN, 37). Gece de onlar için bir işarettir.. Birden onlar karanlıklara gömülmüşlerdir.

 

مُظْلِمٌ

karanlıkta kalan

 

 

 

فَاِذاَ هُمْ

bir de bakmışsın onlar. [(اِذاَ) yanında zamirle yer aldığı zaman izâ fücâiyye dediğimiz “bir de bakmışsın,  birden, ansızın” manasını verir, (فَاِذاَ هُوَ) bir de bakmışsın o, (فَاِذاَ هُمْ) bir de bakmışsın onlar gibi] . 

 

29- قاَلُوا ياَ وَيْلَناَ مَنْ بَعَثَناَ مِنْ مَرْقَدِناَ  ... وَ صَدَقَ الْمُرْسَلُونَ.

 

(36/YÂSÎN, 52). (İşte o zaman) “Eyvah! Yazıklarolsun bize, kabrimizden bizi kim kaldırdı? .. (Demek) peygamberler doğru söylediler” derler.

 

 

 

 

ياَ وَيْلَناَ

eyvah, yazıklar olsun bize (tabir)

مَرْقَدٌ

yatılan yer, mezar

 

بَعَثَ

diriltti, kaldırdı

صَدَقَ

doğru söyledi

 

30- هُمْ فِيهاَ خاَلِدُونَ.

 

(7/A’RÂF, 42). Onlar (inanıp iyi işler yapanlar) orada (cennette) ebedîdirler.

خاَلِدٌ

ebedî

 

 

31- وَجَعَلَ الظُّلُماَتِ وَ النُّورَ.

 

(6/EN’ÂM, 1). Karanlıkları ve aydınlığı yarattı.

 

 

 

قَدِيرٌ.

شَىْءٍ

كُلِّ

عَلَى

اللَّهُ      

وَ

نَذِيرٌ

وَ

بَشِيرٌ

جاَءَكُمْ

32-.. فَقَدْ

 

Haber

Câr-mecrûr

Mübtedâ

İsti’naf

Ma’tûf

Harfu Atıf

     Fâil

Fiil+Mef’ûl

(فَ) Atıf harfi

 

 

 

     (başlangıç) harfi

 

 

 (قَدْ)Tahkik (te’kîd) harfi

                                   

(5/MÂİDE, 19). Muhakkak ki size bir müjdeleyici ve bir uyarıcı gelmiştir. Allah herşeye kâdirdir.

قَدِيرٌ

kâdir, gücü yeten

بَشِيرٌ

müjdeleyici

نَذِيرٌ

uyarıcı

 

¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯

?  ALIŞTIRMALAR  ?

1. Aşağıdaki kelimeleri üçer defa yazınız.

زَهْرَةٌ

أزْهَارٌ

çiçekler

طِفْلٌ

أَطْفَالٌ

çocuklar

 

حَقْلٌ

حُقُولٌ

tarlalar

كَلْبٌ

كِلاَبٌ

köpekler

 

اَلنَّبِيُّ

اَلْأَنْبِياَءُ

peygamberler

رَسُولٌ

رُسُلٌ

elçiler

 

دَرْسٌ

دُرُوسٌ

dersler

وَلَدٌ

أَوْلاَدٌ

çocuklar

 

تِلْمِيذٌ

تَلاَمِيذُ

öğrenciler

اِمْرَأَةٌ

نِسَاءٌ

kadınlar

 

قَلَمٌ

أَقْلاَمٌ

kalemler

صَبِيٌّ

صِبْياَنٌ

(küçük) çocuklar

دَفْتَرٌ

دَفَاتِرُ

defterler

طاَلِبٌ

طُلاَّبٌ

öğrenciler

 

فَوْراً

hemen, biran evvel

أَحَدٌ

bir kimse

 

                   

2. Aşağıdaki cümleleri ikişer defa yazınız.

 

هُمْ مُؤْمِنُونَ.

Onlar mü’mindirler.

 

 

أَنْتُمْ  مُؤْمِنُونَ.

Siz mü’minsiniz.

 

 

نَحْنُ مُؤْمِنُونَ.

Bizler mü’minleriz.

 

 

سَجَدَ الْمُؤْمِنُونَ.

Mü’minler secde etti.

 

 

أَ أَنْتَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ ؟

Sen mü’minlerden misin?

 

 

سَجَدَتِ الصاَّلِحاَتُ.

İyi bayanlar secde etti.

 

 

تَكَلَّمَتِ الْأُسْتاَذاَتُ.

Hocalar konuştu.

 

 

اَلطاَّلِباَتُ ذَهَبْنَ فِي الرِّحْلَةِ.

Kız öğrenciler gezide gitti.

 

 

ماَذاَ قَرَأَتِ التِّلْمِيذاَتُ ؟

Kız öğrenciler ne okudu?

 

 

قَرَأَتِ التِّلْمِيذاَتُ الْقِصَّةَ.

Kız öğrenciler hikayeyi okudular.

 

 

هَلْ  قَرَأَتِ التِّلْمِيذاَتُ الْقِصَّةَ ؟

Kız öğrenciler hikayeyi okudular mı?

 

 

نَعَمْ ، قَرَأْنَهاَ.

Evet, onu okudular.

 

 

هُنَّ سَأَلْنَ الْمُعَلِّمَةَ.

Onlar öğretmene sordular.

 

 

سَأَلْنَهاَ كَثِيراً.

O’na çok sordular.

 

 

اِنْتَظَرَتِ التِّلْميِذاَتُ أَماَمَ الغُرْفَةِ.

Kız öğrenciler odanın önünde beklediler.

 

اَلْأَوْلاَدُ لَعِبُوا الْكُرَةَ.

Çocuklar top oynadılar.

 

 

دَخَلَ التَّلاَمِيذُ الْغُرْفَةَ.

Öğrenciler odaya girdiler.

 

 

دَخَلَ الرِّجاَلُ ثُمَّ خَرَجُوا.

Adamlar girdiler sonra çıktılar.

 

 

دَخَلَتِ النِّساَءُ وَ جَلَسْنَ.

Kadınlar girdiler ve oturdular.

 

 

ماَذاَ فَعَلَ الْمُسْلِموُنَ فيِ الْمَسْجِدِ ؟

Müslümanlar mescitte ne yaptı?

 

 

إِلَى أَيْنَ هاَجَرَ الْمُسْلِموُنَ ؟

Müslümanlar nereye hicret etti?

 

 

هاَجَرَ الْمُسْلِموُنَ إِلَى الْحَبَشَة وَ الْمَدينَةِ.

Müslümanlar Habeşistan’a ve Medine’ye hicret etti.

 

 

ماَذاَ أَحْضَرْتَ مِنَ الْمَديِنَةِ ؟

Şehirden ne getirdin?

 

أَحْضَرْتُ بَعْضَ الْمَجَلاَّتِ وَ الصُّحُفِ.

Birkaç dergi ve gazete getirdim.

 

 

أَخَذَ الْأَبُ مِنَ الْمَكْتَبَةِ بَعْضَ[7] الْكُتُبِ.

Baba kütüphaneden birkaç kitap aldı.

 

 

هَلْ فَشِلَ[8] الْمُجْتَهِدُونَ فِي عَمَلِهِمْ.

Çalışkanlar işlerinde başarısız mı oldu?

 

 

عَرَفَ الناَّسُ الْمُخْلِصِينَ بِأَعْماَلِهِمْ.

İnsanlar ihlaslıları amelleriyle (işleriyle) tanıdılar.

 

               

3.  Aşağıdaki Arapça cümleleri harekeleyip tercüme ediniz.(Cevaplar için üzerine tıklayınız)

أين ذهبت النساء صباحاً ؟ النساء ذهبن إلى حقولهنَّ من قتل الكلاب ؟ الاطفال قتلوا الكلاب - متى كتبتم درسكم ؟ كتبنا درسنا الآن- مَنْ هذه الْمَرأَةُ ؟ هَل هي طبيبة ؟ نعم، هذه المرأة طبيبة - هل أكلتم الطعام مع أحد ؟ نعم, أكلنا الطعام مع أحد- من قطف هذه الأزهار؟ اَلْأَوْلاَدُ قطفوها.

4.  İsimlerin tesniye ve cemisiyle ilgili beşer cümle kurunuz.

5. Yukarıda verilen ayetleri ikişer defa manası ve kelimeleri ile birlikte defterinize yazıp mealine bakarak Arapça’sını söyleyinceye kadar çalışınız.

&&&&&&&&&&


 

[1]    Başına harf-i cer gelmeyen zarfların daima üstün olduğunu, zaten mübtedâ ile şibh-i cümle arasında uyum olmadığını hatırlayınız.

[2]    (فِي) harf-i cerinin bulunduğu mekan bildiren mef’ullere mef’ûlün fîh denir.

[3]    (اَلْمِسْكِينُ ج اَلْمَساَكِينُ) yoksul

[4]   Topluluk ve millet isimlerinin müennes olduğunu hatırlayınız.

[5]   (غَفَرَ) bağışladı fiili (لِ) harf-i ceri ile kullanılır. Harf-i cerli fiillerin cer harfi asli manasında tercüme edilmez. Fiilin parçası olarak kabul edilir.

[6]   Burada da (آيَةٌ) kelimesi vurgu için öne geçmiş haberdir (اللَّيْلُ) kelimesi de muahhar mübtedâdır.

[7]  (بَعْضُ) birkaç, bazı. (كُلُّ) gibi önüne geldiği kelimeyi esreler. Son harfinin harekesi cümlede fâil, mef’ûl ya da mecrûr oluşuna göre değişir.

[8]   (فَشِلَ) başarısız oldu

 
toplam 56359 ziyaretçiziyaret etti
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol